ANAKARA II
Anakara’ya ulaştığımızdan beri herşey sanki yavaş yavaş kafamdan siliniyor. Nedensiz yere bazı şeyler hatırlamaya çabalıyorum. Mesela şu nasıldı, bu kimdi, adları hafızamda canlandırmaya çabalıyorum. Ama nedense dağarcığım yüzlerini kaybetmiş bir dolu sözcükle dolu. Neden böyle olduğumu bile hatırlamıyorum. Anakara ile ilgili böyle söylentiler duymuştum ama gerçek olabileceklerini hiç inanmamıştım. Hem de hiç. Nedenin Anakaradaki suya karışan bir çeşit ot tozundan kaynaklandığını tahmin ediyorum. Üstelik bu ot sadece suyu tatlandırmak amaçlı kullandıkları bir şey değil, her yemekte her marine edilen balıkta da mevcut. Bir zamanlar, ne zaman olduğunu hatırlayamıyorum, baobab ağaçları ile ilgili birşeyler okumuştum. Bu bitkinin özü baobablara benziyor. Anakaradaki eski kitaplarda bu bitkinin ortaya çıktığı tarih çok belirsiz. Ama kitapları yazanların üsluplarındaki anakara hafızasına baktığımda, bu otun 2500 yıl önce ortaya çıktığına inanıyorum. Yani arada büyük bir kayıp var. Ve eski zamanlarla ilgili hikayeler de bu kayıplardan nasibini almış gibi görünüyor. Ama bu otla ilgili anlatılan en eski hikaye, anakarada yaşayan bir adamdan bahseder. Bu adam, anakara daha henüz bu kadar kalabalık değilken ve adı, Pikosken yaşarmış. O zamanlar Pikos dünyanın en büyük bahçelerinden bir tanesiymiş. Ve bu adam da bu değerli bahçenin tek bahçıvanıymış. Adının Ani gibi bir şey olduğunu tahmin ediyorum. Çünkü Anakaradaki en eski bitkinin adının bu adamdan geldiğine inanılıyor. Ani ise bodur ve çorak topraklarda yetişen bir çeşit kök bitkisi. Diğer çöl bitkileri gibi içerisinde su tutmaya yarayan liflerden yoksun, yani Anakara halkı için pek kullanışlı bir bitki değil. Ani bitkisi daha çok törenlerde yakılarak kullanılan bir tür ayin bitkisi bu nedenle.
Pikos’taki bu tek bahçıvan adam buraya, yüce dişi tanrı Masakrıt tarafından sürgün edilmiş. Ve bu bahçede yeni bir bitki ortaya çıkarana kadar sürgünü devam etmiş. Bahçe çok zenginmiş. Türlü türlü meyve ve sebze varmış. Adam önceleri anlayamamış neden bunun adının bir sürgün olduğunu. Ama sonra bu türlü meyveleri kimseyle paylaşamadığını ve paylaşamadıkça kendini çok yalnız hissettiğini fark etmiş. O zaman meyve ağaçlarıyla konuşmaya başlamış. Zehirli sarmaşıklara içindeki yalnızlığı anlatmış, dalından dut yediği ağaçlara ilkbaharın gelişini müjdelemiş. Hayatı hep mevsimler üzerinden geçmiş. Taa ki, her konuşmasının aslında ağaçları büyütttüğünü anlayana kadar. Kışın hep zehirli sarmaşıklarla konuşurmuş. Baharda ise zehirli sarmaşıkların adayı sarıp dut ağaçlarının köklerini sıkıştırmaya başladığını görmüş. O zaman tüm bahar meyve ağaçları ile konuşmuş. Ankarada o vakit büyük bir kök savaşı sürüyormuş. Ve bu tamamen yüce dişi tanrı Masakrıt’ın bu adama tasarladığı bir oyunmuş. Adam bu oyunu fark ettiğinde, bazı ağaçlardan vazgeçmesi gerektiğini anlamış. Ve belki de tüm herşeyini verebileceği bir ağaç yaratması gerektiğini görmüş. İşte o zaman Ani’yi yaratmış. İlk başlarda, binlerce aşı türünü denemiş. Ani’yi buluşu on yıllar almış. Masakrıt Ani’yi çok kıskanmış. Çünkü Ani kendi kendine en kötü koşullarda bile yaşayabilen bir varlıkmış. Adam Ani’yi nereye dikse, Ani oraya adapte olabiliyormuş. Ve böylece adam Pikos’ta yeni bir nesil bitki yaratmış. Adam, Ani’yi Pikos’un her yerine ekmiş. Denizin içine bile ekmeye becermiş. Bence Ani ile bu adam aslında birbirlerine benziyorlarmış. Tıpkı Ani gibi adam da bolluğun içindeki savaşta en azıyla yetinmesini ve dolayısıyla her koşulda yaşamayı öğrenmiş Pikos’ta.
Bu Pikos Anakara olmadan önce olanlar. Ancak bunun bir bedeli varmış. Ani belki yaradılış olarak en saf fakirlikle yaratılmış ancak bu zayıflığını da bir arada getiriyormuş. Ani Pikos’un yağmurluk bir alanında hafızayı yok etme özelliği kazanmış. Adam bunu fark edene kadar bir on yıl daha geçmiş. Yavaş yavaş herşeyi unutmuş. Adını neden Pikos’ta bulunduğunu, yaptığı aşıların çeşitlerini, hatta bir gece önce gördüğü rüyalarını bile unutur olmuş. Masakrıt’ı bile unutmuş. Cezasını unutmuş. Ve unutmasıyla da aslında cezası ortadan kalkmış. Bu yüce dişi tanrı Masakrıt’ın amansız intikamıymış. Unutmak. Belki de bu adam hala buradadır, Anakara’da. Ama artık onu bulmak imkansıza yakın.
Sadece şarkılarda ve bazı türkülerde ani bikisiyle beraber geçiyor. Bu ise, nedenini anlamaksızın unutkanlığı keşfetmiş Anakaranın bulduğu beyinsel ezberletme tekniğiyle mümkün. Burada çocuklar 4 yaşından itibaren okullara alınıp, düzenli olarak ezber kurslarına tabi tutuluyorlar.
Unutmanın olduğu yerde suç da ortadan kalkıyor. Belki de buradakilerin savaşı bilmemesinin, kavga edememelerinin en büyük nedeni bu. Onları ne hiç bir şey bilmez zombiler ne de bilinçli beyinler olarak adlandırmak doğru. Sadece belli belirsiz kırıntıları bir araya getiren bir halk. Tuhaf bir biçimde bireysellikleri çok gelişkin. Bunun da nedenini unutmaya bağlıyorum. Sanırım unutmaları öyle bir düzeyde ki, yanlarında birinin bulunduğunu bile anında unutuyorlar.
Ben ise ne yazık ki buna hiç alışkın değilim. Ben hafızamla zanaatimi ve kaşifliğimi almış birisiyim. Denizde eğer yıldızların nerede olduğunu ve ne anlama geldiklerini bilmezseniz ne yazık ki yol alamazsınız. Başka diyarlarla yeni köprüler kurmanızı sağlayan hafızanızdır. Ani bitkisinin kalıcı etkileri olup olmadığını henüz bilmiyorum ama en azından bu yazdıklarım bana ileride bunu gösterecek.
Ben asıl yüce dişi Tanrıyı merak ediyorum. Kendimi tuhaf bir şekilde onunla eşit görüyorum. Sonuçta buranın tarihini kısıtlı bilgi kalmış da olsa bir ben, bir de o biliyor. Acaba şu an yarattıklarını bakıp acı mı çekiyordur yoksa sadece ani bitkisi ile gurur mu duyuyordur?
No comments:
Post a Comment